Yaş aldıkça
değişen görüntümüz önce cildimizden ve saçlarımızdan kendini ele verir.
Doğumdan itibaren yavaş yavaş değişen cilt yapısı, yirmili yaşlardan sonra
biraz daha hız kazanır, kırk yaşından sonra da iyice hızlanır. Bünyesel ve
genetik faktörlere göre değişim gösterse de;
yapısı itibari ile 40 yaşında yüzeyi kalınlaşmış, esnekliği azalmış,
ince çizgilerin artmış olduğu bir cilde sahip oluruz.
Günümüzde,
dermo kozmetik ürünler, besin destek takviyeleri, vitaminler ve ileri teknoloji
cihazlar cildin yaşlanmasını ne kadar geciktirse de, her yaşın cildinin ihtiyacı
farklıdır.
Cildi taze
ve genç tutmak için dış faktörlerden korumak, beslenme düzenimize ve yaşam
tarzımıza dikkat etmek, medikal estetik
mucizesinde faydalanmak gibi elimizde olan bazı durumları değerlendirmek
gerekir.
Önce
cildimizi korumamız gereken çevresel dış faktörleri ele alalım. Son yıllarda
cilt yaşlanmasını hızlandıran en önemli iki sebebin güneş ve hava kirliliği
olduğu uzmanlarca tespit edildi. Egzost dumanı, kalorifer isi, klima havası,
sigara ve havadaki toz, kısaca ozonu kirleten kimyasallar cildin üst
tabakasındaki hücrelerde oksitlenme etkisi yaratarak cilde bir çeşit pas
bulaştırıyorlar. Derin cilt bakımı, günlük cilt temizleme rutinleri ve anti
oksidanlı cilt bakım ürünleri bu çevresel faktörlerin etkilerini azaltmada çok
yardımcı oluyor.
Gelelim yaşlara göre cilt bakımı ritüellerine..
40’lı
yaşlarda pigmentasyon kaynaklı renk değişimleri ve doku bozulmaları oluyor.
50’li yaşlar ise kolajen üretiminin iyice azalması ve kuruluk nedeniyle
kırışıklıkların hızla artması, 60’lı yaşlarda derin çizgilerin oluşması
şeklinde bir cilt serüvenine şahit oluyoruz.
Tabi ki
yaşlanmayı durduran bir hap çıkmadı ama geciktirmek biraz da bizim elimizde.
20’li yaşlar,
cildin yenilenme seviyesinin yüksek olduğu yaşlardır. Büyüme hormonu (human
growth hormone) normal seviyesindedir. Üreme için ideal yaşlardır. Bu yaşlarda
yakalanılan kanser gibi hastalıklar da vücudun yenilenme ve gelişme döneminde
olduğu için hızla yayılır. Vücudumuzun içindeki her şey hızla koşturduğu için
hormon seviyesi fazlalıkları da akne, sivilce, yağlanma gibi etkilerle kendini
gösterir. Bu yaşlarda vücudumuza ve cildimize yapacağımız doğru yatırımların
meyvesini ileriki yaşlarda toplamak mümkündür. Mesela cilt kırışmadan botoksa
başlamak için ideal yaşlardır. Bilinenin aksine, cilt kırışmadan yaptırılan
botoks, mimik ve cilt kırışıklıklarını engelleyecektir. Cildi yumuşak ve nemli tutmak,
kırışıklıkların oluşmasını engelleyecektir.
30’lu yaşlara
doğru renk değişimleri ve lekelenmeler başlar. Yine ergenlik dönemi itibari ile
yaz - kış güneş koruyucu kullanmak, güneşin cilde verdiği hasarları engellemek
için çok önemlidir. Güneşin daha doğrusu UV ışınlarının bitkileri bile
bozduğunu, soğuk ülkelerde yaşayanların daha genç kaldığını düşünürseniz,
güneşin hiç de masum olmadığını anlarsınız. Gençlik dönemi sivilceleri ve
akneleri eğer doğru tedavi edilmezse, ilerleyen yaşla birlikte hormanların da
etkisiyle melazma olarak (koyu lekeler) kendini gösterir ve yüzünüzde kalıcı kahverengi
lekeler meydana gelir. Melazma ve hiperpigmentasyon tedavisinde melanin
seviyesini dengelemek için genelde hidrokinon, alfa hidroksi asit, retinoid
gibi etken maddeler içeren ürünler kullanılır ve güneşten gölgede bile
kaçınılır. Bu tedavi süreci doktor kontrolünde olmalıdır.
40’lı yaşlar,
genişlemiş gözenekler, renk değiştirmiş ve elastikiyeti azalmış cilt demektir.
Bu yaşlarda ölü hücreler eskisi gibi kendini ciltten atamaz. Ciltte biriken ölü
hücreler; dış tabakayı kalınlaştırır, matlaştırır ve güneşe maruz kalınırsa
lekelenmeyi de artırır. Dış etkenlerin,
hormonların, güneşin dışında ciltte biriken kozmetik ve kremler de ölü
hücreleri tetiklerler. Bu yaşlarda yapılan rutin derin temizlik işlemleri çok
daha önem taşır. Ancak, cilt temizliğinde canlı hücrelere zarar vermemek için
daha hassas yaklaşmak gerekir. Daha çok
glikolik asit içeren temizleyiciler, retin – a, retinoid ve antioksidanlı derma
ceuticals ürünler (tedavi eden)
kullanılmalıdır. Dışardan kolajen takviyesi yapılmalıdır. Bunu besin
desteği ya da artık ülkemizde de olan kolajen yatağı teknolojisi ile
destekleyebilirsiniz. Oluşmuş lekeler için dermatolog kontrolünde IPL,
fraksiyonel lazer gibi yöntemlerden faydalanılabilir.
Retinoid
yani yoğun A vitamini etken maddeli ürünler, dermatolog tarafından reçeteli
ilaç kategorisindedir. Pek çok cilt bakım ürününde duyduğumuz retinol ise, daha
az A vitamini içerir. Etkisi kanıtlanmış retinoid ya da retinol içeren kremler
her akşam kullanılması gereken, olmazsa olmaz gençlik iksiri gibidir. Ciltteki
ölü hücreyi atan, pigmentasyonu dengeleyen, cilt yüzeyini yeniden yapılandıran,
yağ oranını dengeleyen, çizgi ve kırışıklıkları azaltan hatta bazı cilt kanseri
türlerinin önüne geçen retinoid bizim için altın değerindedir. 20’li yaşlardan
itibaren retinol içeren kremler kullanılmaya başlanırsa, 40’lı yaşlarda
retinoid’e ihtiyaç kalmadan retinolle hayatınıza devam edebilirsiniz.
Bu yaşlarda
artan yüz sarkmaları için ufak medikal dokunuşlarla da yaşınızı 5-10 yaş geri
atabilirsiniz. Özellikle sarkmalarda, yorgun yüz ifadelerinde, çökmüş
nazolabial (dudak yanı) görüntülerinde hyaluronik asit dolgular sizi
gençleştirecektir.
Gelelim
50’li – 60’lı yaşlara, eğer önceki yaşlarınızda cildinize iyi baktıysanız şimdi
o da size güzel görünecektir. Ama gençlik yıllarında genelde her şeye dikkat
edilse bile, güneşe maruz kalmış olma ihtimaliniz çok yüksektir. Bu da yine
kuruluk ve lekeler olarak bize geri döner. Yaş itibari ile azalan kolajen ve
elastin seviyelerini de hesaba katarsak; kuru, incelmiş ve hassas bir üst
tabaka, yağ tabakasının azalmasından dolayı çöken göz altları ve sonuç kırışık,
sarkmış bir cilt…
Bu yaşlarda
cildi nemli tutmak çok kolay olmaz. Bu nedenle suya tutunan hyaluronik asit ve
peptit içeren kremler, ince yapılı doğal yağlar ve kolajen destekleri ile
cildinizi toparlayabilirsiniz.
Medikal
estetikte uygulanan; radyo frekanslar, serum, dolgu ve enjeksiyonlar da size
genç bir cilt verecektir.
Bazı ufak
tüyolara gelirsek;
Şeker, tüm
hücreleri yaşlandıran büyük bir zehirdir aslında. Glikoz ciltte enflamasyona
sebep olduğundan kırışıklığın artmasını tetikler. Şeker zaten tüm vücut zararlı
olduğundan, hayatınızdan mümkün olduğunca uzak tutmanız gereken bir madde.
Vücudun
büyüme hormonu gece 23.00 de aktive olur. O nedenle o saatlerde yapacağınız
bakımlar sonrası uykuya geçmeniz, siz uyurken güzelleşmeniz için çalışacaktır.
Cilt bakımı
rutininize boyun, dekolte ve ellerinizi yani açıkta kalan bölgelerinizi de
eklemeniz gerekir.
Her zaman
söylediğim gibi; kremlerinizi, soğuk su
ile yeni yıkayıp kuruladığınız nemli
cildinize sürmeniz, su ile kremin etkileşimi ile cilde daha hızlı nüfuz
edecektir.
Ve son
olarak, kan dolaşımını artırmak için; yıkayıp, krem sürdüğünüz cildinize parmak
uçlarınızla ufak dokunuşlarla vurmaktır.
Güzel kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder