Biliyorum ki bu SEIKO saatin ne güzellikle, ne sağlıkla ne
de modayla alakası var. Ama görünce o kadar çok sevdim ki, dayanamadım, iki
satır yazmak istedim. Her şeyin dijitalleşmeye başladığı günümüzde ben hala
ajanda, kağıt kalem kullanmaya devam ediyorum, masamda masa takvimine notlar
alıyorum. Ya da kitabımı elime alıp kağıt kokusunu içime çekerek okumayı, uykuya
dalmayı seviyorum. Teknolojiden de uzak kalmıyorum elbette. Dışarıda müziğimi
telefon aplikasyonlarından dinliyorum, wi-fi hoparlör kullanıyorum ama keyif
yapmak istediğimde evdeki amfili müzik setimi ve cd’lerimi zevkle kullanıyorum.
Sabahları da alarmlı saatle uyanıyorum. Pek çok arkadaşım telefonlarını
kuruyorlar. Müzikle ya da farklı seslerle uyanıyorlar. Hızlı akan hayatta
sadeleşmek, bir tek telefonla her işini görmek mantıklı da olsa, bir süre sonra
telefona bağımlı hale geliniyor. Akıllı telefon sayesinde, aklımızı kullanmayı
unutuyoruz. Eskiden tüm sevdiklerimin telefon numaraları, doğum tarihleri
aklımdayken, şimdi her şeyi nasıl olsa telefon hatırlıyor diye aklımda tutmak
istemiyorum. Teknoloji her ne kadar rahat olsa da, bence bir süre sonra herkes
tekrar mekaniğe dönecek. Elektronik mi, mekanik mi deseler ben hala mekaniği
tercih edenlerden biri olarak, rahatlıkla söyleyebilirim ki, mekanik daha
sağlıklı ve uzun ömürlü. Bir saatten nerelere geldik… Bu alarmlı ve sessiz mekanizmalı, kırmızı,
şirin saatin suçu hepsi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder